Translate

4 Ağustos 2015 Salı

Slovakya/ Bratislava izlenimleri


Ormanları ve gölleri gördüğümüz 3 saatlik bir tren yolculuğundan sonra Bratislava'dayiz. Yine son anda Couchsurfing'den davetimizi kabul eden Katarina'nın adresini bulmak için epey bir dolanıyoruz. Katarina güleryüzlü bir şekilde bizi karşılıyor. Kendisi bir o kadar güzel ve bir o kadar samimi. Katarina'ya vardigimizda öğleden sonraydi,  biraz dinlendikten sonra birlikte şehri gezmeye çıkıyoruz, hafta sonu olduğu için şehrin sokakları sakin.  Etrafı izleye izleye yarım saat yürüyerek eski şehre variyoruz.  Çok sakin, çok insancıl, sanatsal, barışçıl bir kent. Huzurluyum. Neyin ne olduğunu bilmeden gezmek ve şehri hissetmek istiyorum. Tarih insanı ezmiyor burda. Hatta tarihsel dokuyla bir bütün olabiliyorsun. Bazı binaların avlularini geziyoruz,  avlularinda heykeller var genelde,  ahşap kapıların zanaatkar ustaligini inceliyoruz,  eski evlerin camlarına,  kapılarına yapılmış iç ısıtan resimleri izliyoruz. 



Binaların avlulari,  Katarina ve Yalçın

Binaların altından geçen sokaklar,  Katarina ve ben

Zanaatkarların emektar ellerinden çıkan kapılar


Heykel Cumil

Şehir insanı dinlendiriyor. Bahçeli, eski eşyalardan dekorasyonu olan bir bara oturuyoruz. Katarina sempatik ve konuşkan. 'Work away' adlı organizasyondan bulduğu Antalya Çıralı'da bir hotelde ve Bodrum'da bir ekoloji çiftliğinde eylül ayında 2'ser haftalık gönüllü çalışma planından bahsediyor.   Barınma ve beslenme karşılığında çalışmış olacak ve o yerin kültürünü tanıyacak. Farklı bir deneyim olsa gerek. Devasal çınarlarin altına atılmış ahşap masa ve sandalyelerle peşi sıra gelen barlar. Insanlar hafta sonu tatili rahatlığında. Çınarlarin altı esiyor ve biz efil efil yürüyoruz.

Çınarlarin altında barlar


 Tuna Nehri'nin üstündeki köprülerden birindeyiz. Tuna Nehri eski şehrin dışında, eski şehre kattığı çok bir anlam yok. Kendi halinde üzerinde sevimsiz birkaç köprüyle akıyor. Akşamı bu sevimsiz köprülerin birinin üzerinde karşılıyoruz. Üstümüzden altımizdan trafik akıyor.

Tuna Nehri'nde akşam üstü


 Evin yolunu tutuyoruz, yürüye yürüye. Katerina soslu, peynirli makarna yapıyor bir de yanına kofala. Kofala kolanin farklı bir çeşidi. Katerina ' nın samimiyetinden kendimizi evimizde gibi hissediyoruz. Insanin sarilasi ve öpesi geliyor. Yorgunuz, kozel biralarımızı içip yatıyoruz. Sabah yine güleryüzlü bir günaydın :) Özenle kahvaltı hazırlıyoruz. Farklı bir kahve makinesi ile Slovakya kahvesi içiyoruz. Bizi evin yakınında içinde göl olan, gölün içinde Ördekler, balıklar, kaplumbağalar olan bir parka götürmek istiyor Katerina. Birlikte yürüyor,  izliyor, oturuyor, dondurma yiyoruz. Parklar Avrupa'da bize göre çok daha fazla anlam ifade ediyor; koşanlar, bisiklete binenler,  piknik yapanlar, bikinileri ile güneşlenenler, uyuyanlar, uzanıp kitap okuyanlar, sevişenler, köpeğini gezdirenler, bebeğini gezdirenler, yogo yapanlar, jimnastik yapanlar, futbol, voleybol, hentbol, frizbi oynayanlar,  içki içenler... Kimse de kimseyi taciz etmiyor. Eylemler uzayıp gidiyor,  bizde ise kültürel baskı dolayısıyla bu eylemlerin sayısı yarıya düşüyor. Bizdeki durum oldukça can sıkıcı. Katerina parktan eve biz de eski şehre geçiyoruz. Burda da toplu taşıma araçları kişinin oto-kontrolune bırakılmış.Biz de ise böyle bir oto-kontrol sorumluluğu yok. Risk alıyoruz her defasında (kişi başı 40€ kadar), yakalanmazsak kardayiz, yani beleş. Bu alginin eğitim durumu ile ilgisi yok, genlerimize işlemiş her şeyi ucuza getirmek. Bratislava'da da yakalanmiyoruz. Tramvayla şehri seyrede seyrede eski şehre geliyoruz. Birkaç kiliseye giriyoruz,  pazar ayini  var, kaleye çıkıyoruz Tuna Nehri ve arkasındaki devasal apartmanlar keyifsiz. Bratislava'da tüm gezilecek yerlerin öneri listelerini bir kenara bırakıp, bir söğüdün altındaki banka oturup söğüdün sallanan dallarını dinlemeyi, bir taş duvara sırtimızı yaslayip etraftaki binaları izlemeyi,  vintage dükkanları gezmeyi, çınarlarin altında bira içmeyi tercih ediyoruz.

taş duvarların ve taş sokakların keyfi


Bir de tütün keyfi

Bratislava sokaklarından

Bratislava sokakları

Şenlendirilmis bir bina kapısı

bir galerinin balkonu

harika, kapı

sokakların samimiyetinden


Bu şehir sadece dinlenmeli ve hissedilmeli gibi. Biz de onu yaşıyoruz. Akşam üstü Katerina ile bakır cezvesinde Slovak kahvesini Türk kahvesi biçimiyle pişirip son kahvemizi içip fallarimiza baktiktan sonra vedalasiyoruz,  biraz hüzünlü bir vedalaşma. Katerina'nın ruhu da tıpkı Bratislava ' nın ruhu gibi insanı sarıp sarmaliyor.  Edip Cansever'in dediği gibi:

İnsan yaşadığı yere benzer  
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer  
Suyunda yüzen balığa  
Toprağını iten çiçeğe  
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine  
Konyanın beyaz  
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer  
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir  
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları  
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına  
Öylesine benzer ki  
Ve avlularına  
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)  
Ve sözlerine   
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)  
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer  
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne  
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına  
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına  
Minibüslerine, gecekondularına  
Hasretine, yalanına benzer


Hoşçakal güzel şehir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder