Translate

3 Şubat 2015 Salı

Boya Nihayet Başladı...

7 Aralık 2014



Annem de yavaştan konağın işlerine el atmaya başladı. Babam ise hiç oralı değil, hala kabullenemedi. Annem konağın önünde, konağın süsü olan 50 yaşındaki iki sedir ağacının altındaki otları temizledi. Kapkara bir toprak çıktı. Yıllarca işlenmemiş, mis gibi toprak gibi kokan bir toprak.


Annem bahçeyi kazıyor

                                                     


Annemin bahçe temizliği

                                     


Annemin toprakla uğraşmasını seyrederken,  üç- beş yaşlarında bir kız çocuğu babasının elinden tutmuş bir yandan bize bakıp bir yandan babasına  “ baba burada insanlar mı yaşayacak?” derken ses tonu ve vurgusu, bir aşağılamayı barındırıyordu. Çocuklarımıza bile “ betonun kutsiyetini”, “ahşap ve taşın değersizliğini” çok küçük yaşta öğretebiliyorduk.


Akşamüstü nihayet boyaya başlayabildik. Ön odanın ve girişin tavanını boyadık, boyarken çok da eğleniyorduk. Boya yapmanın ruhu arındırdığı üzerine  tezler atıyorduk ortaya. Hatta en kirli köşeleri en günahkarlarımız boyamak istiyordu. Boya yaparken üst kata çıkan merdivenin altına yapılan gömme dolapları açıp mini bar olarak kullandık. Bir yandan da müziğimiz…  Dans ederek boya yapmanın keyfi de bir başkaymış… Bir ara annemin Trakya usülü tarhana çorbası içimizi ısıttı. Girişin tavan boyası bitmişti ama beyaz parlaktı ve çok da kötü durdu. Bir hayal kırıklığı…

Çalışma odamız boyanırken

                               


 Boya arasında bir sigara keyfi

                                             


Mini barımızla boya keyfimiz

                          

Yalçın'ın  dağcılık eğitimi boyada da işe yarıyor.

                               


 Bir yandan da Murat arkadaşımız üst katın elektrik tesisatının eksiklerini tamamlıyor.

           


İnce işler ustası Yağız

                                                

Gölgemiz bile boş durmuyor.

                                              

İlerleyen saatlerde erişteyi tencere içinden yerken keyfimize diyecek yoktu. Şömineyi bu defa daha harlı yaktık, sediri de önüne çektik, ateş, yalazının kırmızısıyla yüzümüzde ve oda içinde dans ederken yorgunluğumuzu alacak son biralarımızı içiyorduk. Bir mağara devri dinginliğindeydik, ateşi izlemek cezbetmişti. 


Şöminemiz yanıyor.

                  


Şöminenin kızıllığında
       
                                            





Gece yeni bir güne devrederken kendini, konaktan istemeye istemeye ayrıldık.  Keşke uyku tulumlarımızı ve matlarımızı getirseydik diye düşünüp, hayıflandık.
İlk günden beri konağa dair tuttuğum günlüğü, bir bloğa dönüştürme fikrini sundu Bensu. Evet karar kıldık, komün yaşantımızın ve bir tarihi yaşatmamızın kayıtlarını elektronik ortama taşıyacaktık. Adı ne olacaktı? Yalçın'ın önerisi üzerine Dostoyevski’nin “Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık” sözünden hareket ederek adını “PALTOLU KONAK” koyduk.


ve PALTOLU KONAK'ta ilk halayımız

                           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder