Translate

3 Şubat 2015 Salı

Konakta Temizlik Bitti...

16 Kasım 2014


Dördümüz geceyi yangın evimizde geçirdik, hayal kurmayı bırakmak istemiyorduk, bu yüzden muhabbeti de kesip birbirimizden ayrılamıyorduk. Neydi muhabbetlerimizi süsleyen konular; evin ruhsuz bir betonarme değil de hala canlı, yaşayan malzemeden ağaç ve topraktan olması, gömme dolaplara dizeceğimiz kitaplar, uzun-dar küçük bölmeli pencerelere koyacağımız dantel perdeler, sedirlerine koyacağımız kanaviçe örtüler, sonradan ekleme odaya yapacağımız marangoz atölyesi, şömine karşısında içeceğimiz sıcak şarap, bahçesine ekeceğimiz sebzeler, kocaman arazisinde yapacağımız kır düğünleri, komün yaşamımızı paylaşacağımız başka insanlar, bahçesine kuracağımız hamaklar… uzayıp giden ve başa saran, başa sarmasına rağmen sıkmayan hayaller…


Öğeden sonra konaktaydık, üçüncü katı ve giriş katını tamamen boşalttık.  Zamanında günlük yaşamın bir parçası olan ama artık konağın ruhuna uygun dekoratif malzeme olarak kullanılacak eşyaları ayırdık; iki uzun taşıyla birlikte havan,  çocukluğumuzda kurabiye çalmak için kapısını yavaşça açtığımız tel dolap (çocukluğuma dair en sevdiğim eşyaydı), gazlı lamba, emaye taslar ve tencereler, büyük sefer tası, elektrikli ütünün ilk versiyonları, siyah beyaz televizyon, bavul fırın, tütünü hevenge asmak için ahşap çengeller…

Konağın güzelim el dokuması kilimleri
                                 


Konaktan çıkan tüm eşyalar, koca bir tepe oldu, belediyeye telefon etmek zorunda kaldık. 

Çöpe atmak zorunda kaldıklarımız

     

Belediyenin çöp arabasını beklerken bahçeyi keşfettik. Yağız’ın Donkişot misali elinde sopa ile bahçeyi cangıla çeviren dikenlerle mücadele ederek bize yol açmasıyla ancak bahçeye girebildik.

Yaşımız ile yaşıt cangılımız


                                                         
 Her yeri ot, diken sarmıştı, ıhlamur, dut, ceviz, incir, üzüm, armut, defne ağaçlarıyla doluydu bahçe, özellikle defnelerin top top olduğu, saklı bahçe yapılacak bir yer vardı. Yine hayaller, hayaller…


Cangılımızda yaşayan desenli kabuklularımız

                                                        




Evin arkasından girilen, küçük küçük taş odalardan oluşan iki farklı bölüm vardı, tam farklı farklı el işleri için atölye yapılabilecek cinstendi. Hatta mahallenin tavukları bu odalara girip traktör parçalarının arasına yumurtalarını yapmışlardı. Ev yani ilk iki katı taş son iki katı ahşap dört kattan oluşuyordu. 

Çöp arabasına çöpçülerle birlikte eşyaları yüklerken garip bir hüzün vardı içimde, özellikle çöp arabasındaki eşyaların arasından düşen bir çift çocuk ayakkabısının teki, biten öykülerle yaşanacak öyküler arasında bir sembol olarak hafızamızda kalacaktı.

Çöp arabasının arkasından sokak ortasında kalan çocuk ayakkabısı

                        



Bu hüzünle bahçeye döndük. Akşam, cangılımıza çöktü, yıldızlar parıldamaya başladı, derme çatma tahtadan oturaklar yaptık kendimize. Yıldızların sessizliğinde ve uzaklığında biralarımızı yudumlamaya başladık. 

Günün yorgunluğu ve hüznü sonrası


                                                      



Şehrin içinde saklı cangılımız
         
                                                                      

İki gün boyunca şehrin içinde kırsalda pastoral bir yaşamın içinde ve başka zamanlara ait gibiydik. Zamanda yolculuk gibi bir şeydi bu ve biz bu bahçeden, bu konaktan çıkıp modern şehir yaşamlarımıza karışmak istemiyorduk. Keşke yaşamımız hep burası olsaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder